10 Temmuz 2007 Salı

DOĞA YORUMCUSU


DOĞA YORUMCUSU

Bedri Karayağmurlar

Resminin nitelikleriyle Devrim Erbil, Türk resminde özgün bir tavırdır. Batı resmine yönelmede uğranılan konaklar,yeni eğilimlerin oluşmasında ne denli etkili olsalar da , sanatçının yeni sentezlere ulaşmasındaki birikim ve duyarlılıktır yeni olanı yaratan.Devrim Erbil resmi, bu sentezi ilginç bir noktada yakalar. O’nun resimlerinde Batı resminin çizgiye yüklediği işlevde Klee, Mondrian, Hartung gibi yüzyılımızın önemli sanatçılarıyla koşutluklar bulabileceğimiz gibi , geleneksel olanla ilişki açısından Anadolu insanının halı, kilim, oya duyarlılığını da izleriz.
Resimde, dış dünyanın görünür kılınmasında üçüncü boyut yanılsaması Cezanne’da çarpıcı bir yorumla noktalanır. Yeni gelinen noktada nesnenin derinlerine inme ya da ondan olabildiğince uzaklaşma , gelişmelere denk düşecek yeni dünya yorumunun da kapılarını açar. Çünkü var olan salt görsel algımızla kavrayamayacağımız kadar karmaşıktır. Sezgileriyle bir adım önde yürüyen sanatçı, uzayın boşluklarındaki galaksileri ya da gelişmiş mikroskopların görüntülediği madde kesitlerini yüzyılın başında yakalamıştır. Erbil de konularına sürekli geri çekilerek bakar. Kentler, denizler, gökyüzü yakından bakıldığında salt ayrıntılarını sunarlar. Her şey bir ayrıntılar toplamıdır sonuçta ama bütünü göremiyorsanız ayrıntının çok anlamı yoktur. Bütün hücreler birbirine benzese de, oluşturdukları bütünlerin hiçbir benzerliği yoktur. Ya da bir başka yaklaşımla, büyük birimler daha büyük bütünlerin hücreleridir. Erbil de geriye çekilerek, bütünü görmeyi dener sürekli olarak. Ayrıntıların anlamı değişir. İstanbul kent dokusuyla bir başka bütünün ayrıntısıdır. Bu yaklaşımda biçimlendirmede çizgi Erbil’in ilk tercih ettiği elemandır. Bütün ayrıntı ilişkisinin hücrelerdeki gel-gitlerin, devinimlerin en iyi biçimlendirme aracıdır çizgi. Erbil çizgiye, hem düzleştirilmiş biçimleri hem de yüzeyi saran geometrik örgüyü kurma işlevini yükler. İstanbul fotografik görüntüsünden uzaklaşıp, çağdaş bir minyatürcünün yorumuyla yeniden yaratılır. İki temel leke üzerine kurduğu resimlerinde çizgi, ritmik kurgunun da belirleyicisidir. Resimlerine verdiği, “Ritim”, “Çeşitleme”, “Soyutlama”, “Titreşim” sözcüklerini içeren adlar vermesi de belirlemeye çalıştığımız tavrının açık göstergeleridir.
Yapısal açıdan Erbil’in resmi, görünür dünyadan iki parçanın gökle yerin karşıt iki lekeye dönüştürülmesi üzerine kurulur. İlk resimlerinde izlenen soyut geometrik tavır, daha sonraki resimlerinde görünenle kurulan ilişkide de varlığını sürdürür. Her resmin bir geometrisi vardır kuşkusuz. Ancak resimde geometrik yapı, kompozisyonun içinde gizlidir. Bir tür iskelettir sözünü ettiğimiz. Erbil iskeleti görünür kılarak, dış dünya imgelerinin ilişkilerini resim diliyle sorgular. Ritim ve geometri yaşamsal varoluşun zorunluluğudur çünkü.
Her şey hayata ilişkindir, bu yüzden belki de, Erbil’in resimlerinde insan figürü pek görülmez. İnsanın görüntüsünden çok, tözüne ilişkin kullanır tercihini. Gökyüzünde dönen kuş kümeleri, kıvrılan ağaçlar, kımıldayan kentler, titreşen denizler, insan tözünün izdüşümleridir. Uzun bir serüvendir sanatçının yaşadığı. Erbil’de geometrik sentezci ifade arayışı, soyut geometrik kompozisyonlardan küçük birimlerin ritmik örüntüsünde dokusal tatlar içeren doğa yorumlarına doğru evrilir. Bu nedenle Erbil’in resimlerinde dokunun işlevinin anlaşılması önemlidir. İlk resimlerinde malzeme yoğunluğu ile (matier) elde edilen doku (texture) giderek dokunsallıktan ve rastlantıdan uzaklaşarak,duyarlı bir işçilikle yaratılan, birimlerin ritmik tekrarına dayalı kristalize edilmiş bütünün ifadesinin temel taşlarından birini oluşturur. Nesneden uzaklaşmanın doğul sonucu, dokunsallık yerini görselliğe bırakır. Resim kurgusunda, dokunun görsel etkisi, doğanın görünür kılınmasında yönelinen resim alanını belirler. Asıl anlatılmak istenilenlerin hepsi burada yoğunlaşır. Çünkü, kentler, ağaçlar, denizler, canlılar birer dokudur coğrafyada. Özellikle gecekondu resimleriyle kent dokusuna yönelen bir çok sanatçımız olsa da , kent dokusunu resimlerinin merkezine yerleştiren ressamımızdır Erbil İstanbul’a dokunur. İstanbul’u dokunulur kılar. İstanbul’un kent dokusundan söz edildiğinde , anlatılmak istenilen Erbil’in görselleştirdikleridir gerçekte. Dokusu en yoğun , en ilginç kent İstanbul’dur kuşkusuz.
Gittiği, yaşadığı yerlerin yalnızca resimlerini yapmaz , haritalarını, istiflerini, kurgularını çözümler. Bu çözümleyici tavır, plastik bir yoğunlukla , özgün bir dille yorumlar ele aldıklarını. Çünkü ayrıştırmadan birleştirilemez hiçbir şey.
Erbil’in resminde rengin de özel bir yeri var. Erbil’in resmi gerçekte renkçi olma çabasında değil. Onda renk ,çizginin , lekenin, dokunun yardımındadır. Resimle ilgili bütün değerlendirmelerde renk neredeyse bağımsız bir elemanmış gibi ele alınır. Oysa renk kendi başına var olamaz. Hep bir biçime gereksinim duyar. Her nesne renklidir ama, giydirileceği biçimi olmadan nesnenin renginden de söz edilemez. Bu yüzden renk ,leke,nokta ya da çizgi gibi biçimsel elemanlara başvurmadan varolamaz. Boyadığımız yüzeydeki renkli alan ya noktadır,ya lekedir ya da çizgidir. Renk o biçimsel elemanın bir niteliğidir. Resimde renkçi olmak ya da olmamak seçimle ilgilidir. Ve bu da çok renk kullanmakla ilgili değildir kuşkusuz. Erbil’in tavrı, renge ilişkin abartılı yaklaşımlar karşısında , rengi ressamca kavrayan , bilinçli bir yaklaşımı da imler. Erbil renk kullanımında oldukça tutumludur. Orta griye yakın renk seçimleri , aydınlık, ışıltılı , devingen bir dünyaya denk düşer . Bütün sorumluluk renkle ilişkide leke ve çizginin üzerindedir yine de. Büyük lekeler içinde gezinen çizginin parçaladığı alanlar küçük renk tuşlarıyla doldurulur. İlk resimlerindeki lokal renk kullanımı, yerini ayrıntıcı, parçalardan bütünü oluşturan bir anlayışa bırakır.
Devrim Erbil yaratıcı kimliği ile resim serüveninde, değişik teknikleri de kullanarak, ilginç bir ressam portresi çizer. Neredeyse her yerde onun çalışmalarıyla karşılaşmak olasıdır. Bazen mozaik bir pano, bazen bir gravürle karşılaşabilirsiniz. Buna karşın o yine de bir tual ustasıdır. Resimlerindeki yapının dışa açıklığı, kendi yaşantısıyla örtüşür. Kompozisyonlarının neredeyse tamamında, çerçeveye sığmayan bir evren sunulur bize. Kent portreleri, kentin en can alıcı yerlerini çerçevelese de, bilirsiniz ki kent resmin dışında da sürer. Gökyüzünün, denizin çerçeveye girmesiyse neredeyse olanaksızdır. O sonsuzluğun peşindedir belki de. Sonsuzluğun ve hayatın. Yaşamanın tadı sinmiştir bütün işlerine. Denizdeki kıpırtıların,kuş bulutlarının bütün tuvali bir uçtan bir uça geçip dışarıya ulaşması kendi iç kıpırtalarının yaşamla kurduğu zengin alışverişin izdüşümleridir. Yoğun bir çabayla elde edilen, yakalanan ve tadı çıkarılan bir uğraş. Resim yapmak adı ne olursa olsun, onda gizli bir oyun içtepisini de açığa vurur. Bomboş tuval önünde kıpırtıları yakalamaya çalışmak, ne denli ciddi bir işse de , bir yanıyla oldukça çocuksu bir eylemdir.
Kendine has nitelikleriyle Devrim Erbil, Türk resminin üzerinde düşünülmesi , araştırılması gereken sanatçılarından biridir sanıyorum. Doludizgin yaşanmaya çalışılan hayata resimle tutunmak ve bunu resme sindirmek, sanıyorum Devrim Erbil bu.

3 Ekim 1999 İzmir

Hiç yorum yok: